YAYINLAR

Oğuz Boylarından Kızıklar ve Halk İnançları

Türklük, Türk kültürlülükle tanımlanır. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halk Türk milleti iken, bu kurucu halkın, milletin kültürü de Türk kültürüdür.

Bu kültürün sahipliliğinde de varisliğinde de, kültürün yapıcısı olan bu milletin halkı eşittirler. Türkiye Cumhuriyeti bir kültür ürünü iken, millî sınırlar dışındaki aynı kültürü paylaşan halklar da, yerel şartları itibariyle, Irak'ta, Azerbaycan'da veya kültür coğrafyasının herhangi bir yerinde olurlarsa olsunlar, genel Türklüğün bir parçasıdırlar. Türk kültür coğrafyası Türk kültürlü halkların

Ortak kültür alanları ve bu alanlarda yaşayanlar da Türk'türler, Türk'ün kültür akrabalarıdırlar.

Türk olmak, kendini Türk hissetmek, hissedebilmektir. Bu hissin oluşmasında bir takım aktiviteler gerekir. Bilhassa kişiye, kişilere Türk olmadıkları hissettirilmek için yoğun faaliyetler yapılabiliyor ise böyle durumlarda ve dönemlerde bu ihtiyaç daha büyür ve daha yoğun bir hal alır.

Türk kültür bütünlüğü, siyasî, iktisadî bütünlüğünün tabanını, zeminini oluşturur. Bu zeminin millî sınırlar içinde ve dışında güçlenebilmesi, ona sahip çıkılmakla mümkün iken, bu sahiplenebilme işlemi kültürel köprülerin sağlanabilmeleri, güçlendirilebilmeleri ile olur. Halkbilimi ve onun kapsamında yer alan halk inanmaları kültürü bunun için önemlidir. Halk kültürü verilerinin tespiti, tasnifi ayıklanıp karşılaştırılması, birlikte yaşayan halkların yakından tanış olmalarını sağlar. Bu tanışıklılık inkârcılığa gitmeksizin paylaşımı doğurduğu nispette sosyal bünye güç kazanır. İhtilaflar ve tahrik, istismar unsuru olabilecek hususlar ortadan kalkar, kalkabilir.

Millet olarak hiçbir zaman inkârcı bir ecdadın nesli, varisi olmadık, daima paylaşımcı olduk. Paylaşımda kavgayı değil, adaleti esas aldık. Bu tercihimiz bizi yıkıcılıktan alıkoydu, böylece daima yeni sentezler üretebildik, "senin" veya "benim"in yerine "bizim"i koyduk.

Biz; kavmiyetçiliği, insanların fizikî yapılarına bakarak değer vermeyi cahiliye dönemi anlayışı olarak kabul eden, kişiyi soyu-sopu ile değil, tutum ve davranışlarıyla değerlendiren, üstünlüğü takvada arayan, bununla birlikte; kendi kavmine arka çıkmayı ırkçılık olarak algılayanı, ırkçılık için çağrı yapanı,

ırkçılığı kendisine dava edineni, bu yolda ölen ve öldüreni İslâm dışı sayan bir medeniyetin mensuplarıyız.

Anadolu kültürüne sahip çıkmakla, Anadolu'da milletin kültürüne yani Türkiye Cumhuriyeti kültürüne sahip çıkmış olursunuz. Sahiplenilen Anadolu Türk kültürüdür. Bu yargı bütün Türk ellerine teşmil edilebilir ve böylece Türk kültür coğrafyası adına sözcülük yapılmış olunur. Anadolu'nun ve onu da kapsayan Türk kültür çevrebiliminin araştırıcısı olmak, genel Türklüğün sahipliğini yapmak demektir. Kültürüne sahip çıkılarak sözcülük edilen millet, Türk milletidir. Bu itibarla siyasî Türkçülükten yola çıkılarak strateji alanını daraltmanın anlamı yoktur.

Sağlam bir teorik çerçeve çizilmeden, strateji ve bu arada kültür stratejisi üretmeye kalkmak; bilgi ve belgeler arasında yalpa vurmaktan, yerinde saymaktan, kurgulanmış, size ait olmayan stratejilerde yer almaktan daha ileriye gidemeyeceğiniz sonuçları doğurur.

 

Türk medeniyetine kültür katkısı veren, birlikte yaşanılan halkların dilleri de ve ürettikleri kültür de Türk kültürüdür.

Doğru strateji, sağlıklı bilgilerden oluşur. Sağlam bilgi, sakat verilerden elde edilemez. Güvenilir bilgi ise çoğu kere bilgi kaynağının ana dili bilinmeden temin edinilemez.

Stratejisini oluşturacağınız toplumun araştırma merkezi, merkezin uzmanları, uzmanların yararlanabilecekleri ve sürekli yenilenilerek geliştirilmiş, büyük ölçüde tarafınızca oluşturulmuş bir arşivi olmalıdır. İşlenilmiş bilgilerin, konulmuş teşhislerin bilinmeleri de, sahibi siz olmadığınız stratejilerin tanınabilmeleri için gereklidir.

Milletin karşısındaki düşmanca uygulamalara yeni ilmekler kazandırılmıştır. Son yüzyılın ayırımcı hareketi tamamen etnik milliyetçiliğin üzerine inşa edilmektedir. Yakın dönemin Marksist-materyalist şovenizmi, küresel güçlerin dümen suyunda yeni ideolojik donanım edinmiştir. Kardeş halklar arasına sokulmak istenilen ihtilaf, âdeta bitmeyen bir kine dönüştürülmek istenmektedir. Çeşitli dönemlerde, farklı türden hatalar milletin değişik kesimlerinden gelmiş olabilir. Büyük milletler, zehri bal yaparak, kederi de paylaşabilen milletlerdir. Dış sömürü çevrelerinden rüzgâr alan yelkenliler, eninde sonunda millî rüzgârlar karşısında batmaya mahkûmdurlar.

Bu anlayışla çalışmalarını sürdüren "Halk Bilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi" mensuplarını kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz.

Dr. Yaşar Kalafat