
12.05.2023
Abdurrahim Sağır
Günümüzde, Çin-Ortadoğu ilişkilerinde enerji partnerliği dışında farklı
alanlarda önemli iş birliklerinin geliştirildiği ve siyasi alanda da dikkat
çekici gelişmelerin yaşandığı bir döneme girmiş bulunmaktayız. 2022 yılının
başında Çin’de gerçekleşen en üst düzey diplomatların ağırlandığı ‘Ortadoğu
Haftası’, aralık ayında Xi Jinping’in gerçekleştirdiği Riyad ziyareti
kapsamında gerçekleştirilen ikili ve bölgesel zirveler ve son olarak da İran
ile Suudi Arabistan arasındaki görüşmelerinde oynadığı arabulucuk rolü, siyasi
alanda öne çıkan gelişmelerden bazıları oldu. Bu gelişmelerin Çin’i, uzunca bir
süre Amerikan hegemonyasının hâkim olduğu Ortadoğu’da etki alanını artan bir
küresel aktör haline getirirken, bölgedeki jeopolitik dengeler üzerinde de
tesirli olmaya başladığı görülmektedir. Diğer taraftan, Pekin’in 40 yıl gibi
uzun bir süre Ortadoğu’nun siyasi meselelerinden ve çatışmalarından itinayla
kaçındığı göz önüne alındığında, Çin’in geleneksel yaklaşımında bir kırılma
yaşandığı görülmektedir. Elinizdeki yazıda, bu kırılmanın ilk örneğinin izleri
sürülecektir. Pekin hükümetinin Suriye krizinde izlediği politikaların
geleneksel Çin diplomasisi tecrübelerinin dışına çıktığı argümanı ileri
sürülerek, bu dönüşümün arkasındaki dinamikler sorgulanacaktır
Çin’in Değişen Ortadoğu Politikaları
Çin’in modernizasyon sürecini takiben net
petrol ithalatçısı konumuna geldiği 1993 yılından itibaren Ortadoğu bölgesiyle
ilişkilerinin enerji temeli üzerinde şekillendirmiştir. Bu tarihten günümüze
kadar, Ortadoğu’dan alınan petrol Çin’in petrol ithalatının yaklaşık olarak
%50’sine denk gelmektedir. 2000’li yılların başında uygulanan ‘dışarı çıkma’
politikası sonrasında ise bölge, ucuz Çin ürünleri için cazip bir pazar haline
gelmiş ve ticari ilişkiler daha da derinleşmiştir. Bu dönemde ekonomik
kalkınmaya hizmet etmek üzere şekillenen Çin dış politikası, Ortadoğu özelinde
de pragmatik politikalara devam etmiştir. Bu doğrultuda, bölgenin siyasi ve
askeri ve etnik çatışma alanlarından itinayla uzak durulmuş ve katî bir
tarafsızlık politikası izlenerek bölgesel aktörlerin tümüyle iyi ilişkiler
korunmuştur. Bu tutum her ne kadar Batı kamuoyunda ‘free rider’ olarak
eleştirilmesine neden olsa da, Çin ekonomisi ve enerji güvenliği açısından
oldukça başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Ancak gelinen noktada, gerek Çin’in
Ortadoğu’daki varlığının pasif politikalara emanet edilemeyecek kadar büyümüş
olması gerekse de küresel siyasi konjonktür Pekin’i Ortadoğu’da aktif
politikalar izlemeye zorlamıştır.
Pekin’in Suriye krizinde izlediği politikaların geçmişte izlediği pasif politikalarla uyuşmayan bir dizi ‘ilkleri’ barındırdığı görülmektedir. Çin’in bölge politikalarının ekonomik pragmatizm üzerinden şekillenmekte olduğu düşünüldüğünde, Çin’in aktif politikalarının arkasındaki ilk neden olarak ekonomik çıkarlar akla gelmektedir. Ancak ticari verilere bakıldığında, Çin-Suriye ilişkilerinin ticari hacminin, Pekin’i uluslararası kamuoyunu karşısına alacak politikalar izlemeye zorlayacak boyutta olmadığı görülmektedir. Çin 2011 yılı gümrük verilerine göre, iç savaş çıkmadan önce ülkelerin ikili ticaret hacimleri 2.48 milyar dolar ile sınırlıydı ki bu da Çin’in toplam ticari hacminin yalnızca %0.08’ine denk gelmekteydi.[i] Diğer taraftan, Suriye’nin sınırlı enerji kaynakları Çin’in enerji ihtiyacına hitap etmekten çok uzaktı. Bu doğrultuda, Suriye’nin, Pekin’in Ortadoğu’da takip ettiği geleneksel politika hedeflerinin hiçbirini -tatmin edici ölçüde- barındırmadığını söyleyebiliriz.
Bu çıkarımdan hareketle, bahsi geçen sınırlı
ekonomik çıkarların Çin’in yaklaşımında yaşanan değişimi açıklamakta yetersiz
kaldığı görülmektedir. Bu noktada, Çin’in Suriye politikalarını şekillendiren
iki temel faktör bulunduğu iddia edilebilir. Bunlardan birincisi Suriye
krizinin, Çin ulusal güvenliğine yönelik oluşturduğu tehditlerdir. İkinci
faktörü ise, krizin, kendisini artık ‘sorumlu büyük güç’ olarak tanımlayan Pekin
için ülke imajını yenilemeye yönelik sunduğu fırsat oluşturmaktadır. Çin’in
Suriye krizinde izlemiş olduğu aktif politikaların yanı sıra, Çinli
diplomatların Ortadoğu bölgesindeki faaliyetleri ve artan görünürlükleri,
Çin’in artık bölgeye küresel siyasetin önemli bir sahası olarak yaklaştığını
göstermektedir.
Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (CICIR) Ortadoğu Bölge Direktörü Profesör Niu Xinchun’un 2017 yılında kaleme aldığı bir makalede bu dönüşüme dikkat çekerek, Çin’i Ortadoğu siyasi sahnesinin merkezine iten iki etmen tanımlamaktadır;
a. Pekin’in Ulusal Güvenlik Kaygıları
Ele aldığımız ulusal güvenlik kaygılarının yanısıra, Çin’in Suriye krizinde izlediği aktif politikaların arkasında yatan bir diğer etmeni ise, ülkenin uluslararası sistem içerisinde değişen konumu ve ulusal kimliğinde yaşanan değişim oluşturmaktadır. Çin 40 yılı aşkın bir süredir artmakta olan ekonomik gücünü, siyasi ve askeri alana tahvil etmeye başlamıştır. Xi Jinping liderliğindeki Çin kendini artık ‘kalkınmakta olan ülke’ olarak değil ‘sorumlu büyük güç’ olarak tanımlamaktadır. Bu doğrultuda, Çin dış politikasında bir paradigma değişimi yaşamaktadır. Çin Komünist Partisi 18. Parti Kongresi’nde (2012) kabul edilen ‘’Büyük güç diplomasisi’’ politikası altında, Çin artık kendisini küresel yönetişimde sorumluluk alması gereken bir büyük güç (major power) olarak tanımlamaktadır. Tam da bu dönüm noktasına denk gelen Suriye krizi, Pekin’e ‘sorumlu büyük güç’ retoriğinin altını doldurma ve ülke imajını tazeleme imkânı sunmuştur.
2. Pekin’in Suriye Krizi’nde İzlediği Politikalar
a. İkili İlişkiler Bağlamında İzlenen Politikalar
Çin’in Suriye krizinde izlediği politikaların birçok
açıdan Çin diplomasi tarihinde bir kırılma noktası oluşturduğu söylenebilir.
Pekin hükümeti ilk defa bir savaş bölgesine diplomatik heyet göndererek, Xie Xiaoyan’i
‘Suriye Krizi özel elçisi’ olarak tayin etti. İç savaş devam ederken Çin
diplomasisi 2012 ve 2015 yıllarında ‘Çin tarzı’ çözüm önerilerini küresel
kamuoyuna sundu. Yine 2014 yılında, krizin taraflarını Pekin’de buluşturarak,
bir arabuluculuk girişiminde bulundu. ÇHC tarihinde örneği olmayan bu
arabuluculuk girişimlerinin yanında, Çin ordusu da farklı ‘ilklere’ imza attı.
2014 yılında Çin donanması tarihinde ilk defa küresel bir krizde kimyasal
silahların tasfiyesi görevini üstlendi.[iii]
Bundan iki sene sonra ise Çinli Amiral Guan Youfei Şam’ı ziyaret ederek, üçüncü
taraf olarak bir çatışma sahasında bulundu ve Çin ordusunun Suriye ordusuna
olan desteğini vurguladı. [iv]
Bütün bu girişimler Çin diplomasi tarihi açısından ziyadesiyle önemli gelişmeler olmakla beraber krizin seyri üzerindeki etkileri sınırlı olmuştur. Ancak bu girişimlerin önemi, Çin’in önümüzdeki dönemlerde bölgede izleyeceği politikaların habercisi olmasında yatmaktadır. Dr. Yoram Evron’un da işaret ettiği gibi bu girişimler Çin’in bölgesel rolünü arttırma isteğinin belirtileri olarak gözükmektedir.[v] Bu çıkarım, Xi Jinping’in 19.Parti Kongresi’ndeki konuşmasındaki ‘’…bu dönem Çin’in dünya sahnesinin merkezine yakınlaştığı, insanlığa katkılar sunduğu bir dönem olacaktır’’ ifadeleri ile de örtüşmektedir.[vi]
b. Uluslararası Platformlar (BM) Bağlamında İzlenen Politikalar
Bu girişimlerin yanında, Pekin hükümeti Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altındaki bir siyasi çözümün ‘tek çıkar yol’ olduğunu savunmuştur. Bu doğrultuda, Pekin BM’yi çözümün adresi olarak görmüş ve Güvenlik Kurulu toplantılarında geçmiş tecrübelerin aksine, aktif bir tutum sergilemiştir. Pekin’in 1971 (ÇHC BMGK’ya katılması) yılından itibaren kullandığı veto oyları üzerine yapılacak bir inceleme, ele aldığımız kırılmanın uluslararası platformlarda da yansımaları olduğunu göstermektedir. Geçmiş oylamalara bakıldığında, Pekin’in bir çeşit ‘çekimser kalma’ stratejisi doğrultusunda, alınan kararı tasvip etmediği durumlarda dahi veto hakkını kullanmaktan çekinerek, Batı bloğuyla ilişkilerini zedelemekten kaçındığı görülmektedir. Bunun en son örneğini NATO’nun Libya’ya askeri müdahalesine yol açan 1973 sayılı Güvenlik Kurulu kararı oluşturmuştur.
Çin’in veto geçmişine bakıldığında, Suriye krizinin başladığı 2011 yılına kadar yalnızca beş defa veto hakkını kullanırken; 2011-20 yılları arasında yalnızca Suriye krizi özelinde 10 defa veto hakkına başvurduğu görülmektedir.[vii] Kullanılan vetoların tamamında ise Moskova ile birlikte hareket edildiği görülmektedir. Bu ortak davranış, yapılan analizlerde genel olarak; Çin ile Rusya arasındaki bir stratejik yakınlaşma, ABD karşısında oluşmakta olan Çin-Rusya ekseninin bir çıktısı veya Pekin’in Moskova’nın gölgesi altında ‘büyük güç oyununa’ dahil olması gibi çerçevelerde ele alındı. Ancak Çin diplomasi tarihini referans alınarak yapılacak bir okumada, Çin’in bu vetolarının, ülkenin geleneksel ulusal çıkarlarını –hem de gerek olmaksızın- tehlikeye attığı görülmektedir. Vetoların tamamının Rusya ile beraber kullanıldığı düşünüldüğünde, eğer Pekin hükümeti geleneksel politik tavrını devam ettirip çekimser kalsaydı dahi oylamaların sonucunun Çin’in arzu ettiği gibi neticeleneceği görülmektedir. Bu sayede, Çin arzu ettiği sonucu hiçbir uluslararası baskıya ve eleştiriye maruz kalmadan, Moskova’nın vetoları sayesinde elde etmiş olacaktı. Ancak Pekin hükümeti, bu sefer birtakım bedeller ödemek pahasına 'aktif olmayı' (çekimserliğini bozmayı) tercih ederek, artık küresel siyasette rızası alınması gereken bir aktör olduğunu dünyaya ilan etmiş oldu.
Sonuç olarak, Xi Jinping liderliği altında Çin Halk Cumhuriyeti dış politikasında bir paradigma değişimi yaşanmaktadır. Gerek Çinli siyasi elitlerin ve akademisyenlerin Ortadoğu algılarındaki dönüşüm gerek Çin’in bölgedeki artan -ekonomik ve beşerî- varlığı gerekse de Çin’in küresel siyasete yönelik artan iştahı, Çin dış politikasındaki bu dönüşümü Ortadoğu ile yakından ilgili kılmaktadır. Bölgeye yapılan uzun vadeli yatırımların hacminin her geçen gün artıyor olması, Pekin’in Ortadoğu jeopolitiğine yönelik bu angajmanın kısa vadeli olmayacağını göstermektedir.
Referanslar:
[i] Qu Xing 2012 “The UN
Charter, the Responsibility to Protect, and the Syria Issue” ve ‘’Çin 2011 Yılı
Gümrük Verileri’’ erişim http://www.stats.gov.cn/tjsj/ndsj/2011/indexeh.htm
[ii] 许建英. 2018. “‘东突’势力‘迁徙圣战’及其背后的国际角逐.” 统一战线学研究 v.2;No.9 (3): 57–62.
[iii] Suriye Kimyasal
Silahlarının Tahliyesi https://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/01/140107_suriye_kimyasal_silah
[iv] Guan Youfei Suriye
Ziyareti http://en.people.cn/n3/2016/0817/c90000-9101047.html
[v] Evron, Yoram. 2017.
“China’s Diplomatic Initiatives in the Middle East: The Quest for a Great-Power
Role in the Region.” International Relations 31 (2): 125–44.
[vi] Xi Jinping’in 19th ÇKP
Parti Kongresi Konuşma metni Xinhua 2019. http://www.xinhuanet.com/english/special/2017-11/03/c_136725942.htm.
[vii] Birleşmiş Milletler
Veto kayıtları için https://research.un.org/en/docs/sc/quick