HABERLER

“Rusya-Türkiye-Suriye Bağlamında Değişen Dış Politika Perspektifi” Konferansı Yapıldı

10.03.2020

“Rusya-Türkiye-Suriye Bağlamında Değişen Dış Politika Perspektifi” Konferansı Yapıldı

Gazeteci yazar Özcan Ünlü’nün oturum başkanlığında İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Yalçın Yılmaz “Rusya-Türkiye-Suriye Bağlamında Değişen Dış Politika Perspektifi” konulu konferans düzenledi.

Açılış konuşmasında Özcan Ünlü “Tartışmalı da olsa bir gerçek var ki: Türkiye’nin güvenlik sınırları Libya’dan, İdlib’ten, Kerkük’ten başlıyor.” dedi. “400 yıldır bir ideal olan ama bugün siyasi bir mesele haline gelen Rusya’nın sıcak denizlere inme operasyonu artık somutlaşmış durumda. Dolayısıyla bugün Libya’yla yapmış olduğumuz anlaşma, Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz arama çalışmalarımız, Suriye’deki operasyonların tümünün nedenlerine buradan bakmak lazım.” ifadelerini kullandı.

 

“SURİYE’YE KADAR GELEN ARAP BAHARI, TÜRKİYE’DE BİR DEPREM GİBİ HİSSEDİLDİ”

 

Türkiye’nin 2000li yıllarda Avrupa Birliğine girme çabalarının sonuçsuz kalması ve bunun sonunda Türkiye’nin ılımlı politika anlayışıyla komşu devletleriyle yaptığı ticari ve siyasi anlaşmaların artmasının Suriye ile Türkiye arasında bir dostluk bağının oluşmasını sağladığını dile getiren Yalçın; “Kimlik, tarihsel arka plan, din, coğrafi strateji Suriyeyle olan ilişkilerimizi kuvvetlendirdi. 2004 yılında Suriye ile 400 milyon dolar ticaret hacmimiz varken 2008 yılında bunun 4,5 katına çıkarak bu 1 milyar 8 milyon dolara çıktı. Karşılıklı strateji toplantılar, bakanlar kurulu toplantıları, vize anlaşmaları yapılırken dünya kamuoyunda da bu yakınlaşma yakından takip edildi.” dedi.

 

“Arap Baharıyla başlayan süreç, sonu belirsiz hadiselere sebep vererek Türkiye’nin gidişatını değiştiremediği ve coğrafyanın kaderini değiştiren bahar mı kış mı tarihin karar verdiği bir gidişatı tetikledi. Sosyal medya ayaklanmalarıyla başlayan ve toplunun içinde bulunduğu rejimleri sorgulamasından doğan Arap Baharı hareketinden Suriye’de bundan nasibini aldı. Suriyeye kadar gelen bu Arap Baharı hareketi bir deprem etkisiyle Türkiye’yi de etkisi altına aldı.”

 

Savaş öncesinde yani 2007-2010 yıllarında Türkiye ve Suriye ilişkisi tarihteki en iyi dönemini geçirdiğini dile getiren Yalçın; “2011’e doğru gelinen süreçte Suriye’de yaşanan ayaklanmalar, kimlik verilmeyen kitleler, mezhep çatışmaları, ekonomik kaygılarla 2011 baharında silaha dayalı çatışmalar kendini gösterdi. Türkiye sürecin başından itibaren bu yakın ilişkinin sonucu olarak sözlü varlığını gösterdi. Kimyasal silah kullanımı, belli bir kesime yapılan zulmün açığa çıkmasıyla tüm dünya kamuoyunun dikkatini çekti.” dedi.

 

“SURİYE ÜZERİNDE HERKESİN BİR HESABI VAR”

 

Ayaklanmaların hemen ardından Suriye üzerinde hesapları olan Amerika ve Rusya’nın savaşı tetiklediğini ifade eden Yalçın “Amerika ve Rusya, savaş sonrasında kazanan tarafın masasında yer almak ve coğrafyada etkisi gösterebilmek amacıyla savaşta bir taraf seçtiler. Amerika, PKK’nın bir uzantısı olan PYD ile bölgede hakimiyetini kurmaya çalıştı. 1950lilerden bugüne Suriye ve Rusya’nın yakın ilişkileri ve Suriye’nin tüm altyapısı ve siyasi varlığı Rusya’dan karşılanması nedeniyle Esat’ın daveti üzerine Rusya bölgeye girdi. İran ise Şii kartını oynamak ve bölgedeki varlığını güçlendirmek amacıyla savaşa dahil oldu. Türkiye tüm müdahalenin hemen güvenlik sınırları önünde gerçekleşmesi tehdidine karşın Kuzey Suriye ve Halep merkezli milis grupların yanında yer alarak savaşa dahil olmak zorundaydı.” dedi.

 

“Suriye Savaşı, Türkiye’yi Neo-Realist Politikaya Yöneltti”

 

Hatay Reyhanlı, Gaziantep, Kilis, Mersin gibi ticari hayatımızın canlı olduğu şehirlerimizde başlayan Suriye Savaşı’nın hissedilmeye başlanması Türkiye’nin bölgedeki varlık kaderini değiştirdiğini ifade eden Yalçın; “Türkiye savaşın devam etmesiyle 2015 yılında önceki ılımlı politika ve barış siyasetinden zorunlu olarak çekildi ve neo-realist politikaya yöneldi. Milli varlık ve ideallerimiz çerçevesinde en önemli ayağı ulusal güvenlik oldu ve ulusal güvenlik temelli bir dış politika benimsedi. Türkiye iç politikada da ulusal güvenliği merkeze alan ve buna mesafeli duran partiler olarak ikiye ayrıldı.” dedi.