HABERLER

KIBRIS - KKTC’YE BAKIŞ

13.03.2023

KIBRIS - KKTC’YE BAKIŞ

Dr. Devrim Şahin & Neriman Çakır


Bu yazıda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Şubat 2023 itibari ile resmi çekilmeye çalışılacaktır. Belli bir konuda yoğunlaşmaktan çok birçok konudaki son duruma ilişkin değerlendirmelere yer verilecektir. Son dönemlerdeki gelişmeler incelendiğinde, Kıbrıs sorununu yakından ilgilendiren birçok konuda gelişmeler yaşandığını gözlemlemek mümkündür. Bunlar güvenlik ile ilgili konulardaki gelişmeler, KKTC ve Türkiye yetkililerinin Kıbrıs sorununun çözümü ile ilgili söylemlerindeki değişim, Kıbrıs Rum kesimindeki başkanlık seçimlerinin etkisi olarak sıralanabilir. Bu konu başlıklarını irdelemek uzun vadede Kıbrıs sorununu doğru yorumlayabilmek için önem taşımaktadır.
Güvenlik ile ilgili Bölgesel Gelişmeler
 
ABD Dışişleri Bakanlığı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik silah ambargosunu 2023 mali yılı için kaldırmıştır. Rum tarafına yönelik Amerikan silah ambargosunun kaldırılması ile Türkiye’ye bir mesaj verilmek istenmektedir. Bu kararın Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığı ve Rusya ile ilişkilerinin güçlendirdiği bir döneme denk gelmesi tesadüf değildir. Bu karar bölgedeki gerginliği artıracak bir hamledir.


 


 

Diğer taraftan ise, KKTC Bakanlar Kurulu kararı ile 2019 Aralık ayında Geçitkale Havaalanı Türkiye’nin silahlı insansız hava aracı (SİHA) kullanımına açılmıştır. Bu stratejik adımın yeni bir protokolle anlaşmaya ve savunma protokolüne dönüştürülmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Rum tarafına uygulanan Amerikan silah ambargosunun kaldırılması henüz tasarı halindeyken, KKTC’nin Geçitkale Havaalanını SİHA’lara açması Doğu Akdeniz’de görev yapan Türk gemilerinin ve Rum liderliğinin tek taraflı onayı ile çalışma yapan yabancı firmaların bölgedeki faaliyetlerininin gözetlenmesi amaçlanmıştır. Önceleri Dalaman’dan çıkan insansız hava araçları (İHA) havada belli bir süre kaldıktan sonra yakıt ikmali için tekrar geri Dalaman’a dönmek zorunda iken, günümüzde 24 saat esasıyla gözlem yapılabilmektedir.

 

17 Ocak 2023 tarihinde alınan KKTC Bakanlar Kurulu kararı ile, Geçitkale Havaalanı’nın tahsisi ve kullanım hakkının, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığına devredilmesi için protokol imzalaması ile ilgili olarak Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı yetkilendirilmiştir. Geçitkale Havaalanı’nın Türk SİHA’larının kalıcı üssü haline getirilmesi planlanmaktadır. Protokol,  Geçitkale Havaalanı’nın daha önce kiralandığı iş insanı Asil Nadir’le uzlaşı sağlanamadığından henüz imzalanamamıştır. Gazetelerde Asil Nadir’in kira bedelini ödemediği için Geçitkale Havalimanının elinden alındığı bilgisine yer verilmesine müteakip, Asil Nadir de devlet aleyhine dava açacağını duyurmuştur. Meselenin çözümlenmesinin ardından protokolün imzalanması beklenmektedir.  Bu protokolün imzalanması hiç şüphe yok ki Türkiye Cumhuriyeti’nin elini güçlendirecek ve bölgedeki hakimiyetini artıracaktır.

 

Kıbrıs Türk Tarafının Söylem Değişimi

Kıbrıs sorununun son zamanlarda uluslararası konjonktürdeki (ABD’nin gücünün kısmi düşüşü, Çin’in kısmi yükselişi, İngiltere’nin Avrupa Birliğinden çıkışı gibi) değişimlerden etkilendiği görülmektedir. 2017 yılında İsviçre’de Crans Montana'da gerçekleştirilen Uluslararası Kıbrıs Konferansı’nın çökmesinden sonra KKTC ve Türkiye yetkilileri artık iki devletli bir çözümü konuşacaklarını, federasyonu konuşmayacaklarını duyurmuştur.

 

KKTC ve Türkiye yetkililerinin bu söylemleri Kıbrıs Rum tarafını 2004 öncesi rahatlık sürecine getirmiştir. Federasyonun konuşulmayacağı söylemi, uluslararası arenada Kıbrıslı Rumların dillendirdiği “Türkiye Kıbrıs’ta işgalcidir ve sorunu çözmek istemiyor” argümanlarını güçlendirmektedir. Bu söylem Türkiye’nin altında imzası bulunan uluslararası antlaşmalar ile de ters düşmektedir. Türkiye’nin 1974 yılında adaya gerçekleştirmiş olduğu müdahale 1960 anlaşmalarına uygundur. Türkiye Garanti Anlaşması’nın dördüncü maddesine göre Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamının garantörü konumundadır ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı yapılan Yunan darbesi Türkiye’nin müdahalesini meşru kılmaktadır. Bazı akademik çevrelerde, KKTC ve Türkiye yetkilileri Rumların uzlaşmaz tavrı karşısında bıkkınlıkla veya baskı aracı olarak bu söylemi kullandığı ancak bunun uzun vadede Türk tarafının haklılığına zarar verebileceği düşünülmektedir.

 

Rumların uzlaşmaz tutumu karşısında yapılabilecek önemli adımlardan biri olarak takvimlendirilmiş görüşmeler ve bu görüşmeler sonuç vermez ise Kıbrıs Türküne meşru durumunun ne olacağının yazılı bir şekilde talep edilmesi önerilmektedir. Böylece Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün tarafı olarak görünmekten çıkılacak ve atılan adımlarla uluslararası toplum karşısında moral üstünlük yeniden kazanılacaktır. Bunu belirtirken, 2004 Annan planı döneminde Kıbrıslı Türklere, plana  “evet” denirse bunun olumlu sonuçlarıyla karşılaşılacağı yönünde sözler verilmesine ve Kıbrıs Türk tarafının Annan Planı’na evet demesine rağmen verilen sözlerin tutulmamasının gündeme getirilerek sorunu çözme yolunda ortaya irade koymak gerekmektedir.  Bu adımların atılması için doğru zamanlama ise 2023 yılında Yunanistan ve Türkiye’deki gerçekleştirilecek seçimlerin sonuçlanmasını beklemek olacaktır. Çünkü hiçbir hükümet, bu kadar iç siyaset malzemesi haline gelmiş bir sorun hakkında seçim öncesi geri adım atan taraf olarak görünmek istemeyecektir. Bazı akademisyenler ise Kıbrıs’ta iki devletli çözümün de federasyondan geçtiğini düşünmektedir. Federasyonun çalıştırılması ve istenilen sonucu vermemesiyle Çekoslovakya modeli kadife ayrılığın mümkün olabileceği dile getirilmektedir.


Kıbrıs sorununun çözüm çabalarının hızlandırılmasını sağlayabilecek önemli bir gelişme ise Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş ve ortaya çıkan AB enerji krizine Doğu Akdeniz kaynaklarının çözüm sunabilecek olmasıdır. Doğu Akdeniz’de bir işbirliği ortamının oluşabilmesi için İsrail ve Lübnan gibi birbirini tanımayan 2 ülke arasında ABD elçiliği aracılığıyla imzalatılan deniz yetki sınırlandırması anlaşması gibi bir orta yol bulunabileceği öngörülmektedir. Uluslararası konjonktürdeki değişimler, mülteci akımları ve AB’nin enerji açığı konularında Türkiye’ye duyulan ihtiyaç noktalarında bir ana şart olarak Kıbrıs’ta en azından deniz yetki alanlarını sınırlandıran stratejik bir anlaşmanın zorlanması mümkündür. AB veya ABD gibi küresel güçler farklı bölgelerdeki çıkarları için Kıbrıs Rum kesimini Kıbrıs konusunda uzlaşmaları için zorlayabilirler.

 

 

Güney Kıbrıs Başkanlık Seçimi Sonuçlarının Müzakere Sürecine Etkisi

Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanlık seçimi için 14 aday yarışmış ve yarışı 2. turda iki toplumlu iki bölgeli federasyon modelinden uzak biri olan Nikos Hristodulidis kazanmıştır. 2014-2018 yılları arasında Anastasiadis hükümetinde sözcülük yapan Hristodulidis, 2018-2022 yılları arasında ülkenin Dış İşleri bakanlığı görevini yürütmüştür. Zaten en çok şansı olduğu düşünülen üç adaydan biri olan Hristodulidis %51,92 oy oranıyla seçildi. Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak garantilerin kaldırılması ve Türk askerinin çekilmesinin kırmızı çizgileri arasında olduğunu açıklayan Hristodulidis’in, Kıbrıs sorunu kapsamındaki görüşmelerde olumlu tavır takınmayacağı ortadadır. Böyle bir durumda iki devletli çözümü savunmak Hristodulidis’in elini daha da güçlendirecektir.

 

Tatar ve Hristodulidis Görüşmesinden Bir Kare.


Hristodulidis’in Rum Yönetimi Başkanlığı’na seçimi sonrası kendisi ile bir görüşmede bulunan KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar Kıbrıs’ta yeni bir milli siyaset yürüttüklerini dolayısıyla “Kıbrıs konusunda resmi görüşmelere ancak ve ancak egemen eşitliğimizin kabulüyle katılacağınını” ifade etmiştir. Ancak uluslararası hukukta bir görüşme ile elde edilmesine uğraşılan bir statüyü ön şart olarak sunmak sonuç getirmeyecektir. Tam tersine, böyle bir politika Kıbrıs’ta statükonun devamına, bu vesile ile BM Barış Gücü’nün görevinin devamına ve Kıbrıs sorununun altı ayda bir BM Güvenlik Konseyi’nde gündeme gelmesine ve Rum tezi olan Kıbrıs’ta Türkiye işgali olduğu yönünde uluslararası toplumda algı yaratma amaçlarına hizmet etmektedir.   


 Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye’ye deprem sonrası yapmış olduğu yardımın insani bir görev olup, buna açık olmanın da aynı derecede insani olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu bağlamda hatırlanmalıdır ki Güney Kıbrıs yangın felaketlerinde Türk tarafının yardım önerilerine soğuk bakılmıştır. Tatar-Hristodulidis görüşmesinde gündeme gelen deprem konusunda işbirliği konusunun var olan teknik komitelerde kurumsallaştırılıp bir güven artırıcı önlem olarak düşünülmesi önem taşımaktadır.

 

Sonuç

 KKTC ve Türkiye’de ki yetkililerin son zamanlardaki iki devletli çözüm politikası, geçmişteki deneyimler, uluslararası antlaşmalar ve BM Güvenlik Konseyi kararları ile birlikte düşünüldüğünde içinde bulunduğumuz ortamda sonuca ulaşması mümkün görünmemektedir. Bu söylemlerin Kıbrıs’ta hakkaniyet temelinde bir anlaşmaya zorlamak yerine, statükonun devamını ve bu vesileyle Kıbrıs sorununun altı ayda bir Güvenlik Konseyi’nde gündeme gelerek Kıbrıs’ın Türkiye’nin işgali altında olduğu algısını sürdürmek isteyen Rum liderliğinin işini kolaylaştırdığını iddia etmek mümkündür. Kıbrıs Rum Başkanı olarak seçilen Hirustodulidis’in statükocu tutumu ortadadır ve elini güçlendirmek Kıbrıs Türk tarafı için doğru bir hamle olmayacaktır.  Bunun yerine, Yunanistan ve Türkiye’deki seçimlerin sonuçlanması ardından, uluslararası kamuoyu yaratarak görüşmeleri başlatmak, ucu açık olmayan en fazla 3-4 aylık bir takvim belirlemek ve bu sürede görüşmelerin Rumların uzlaşmaz tutumu sonucu başarısız olması durumunda Kıbrıs Türklerinin statüsünün ne olacağının yazılı bir şekilde kayıtlara geçirilmesini zorlamak gerekmektedir. Kıbrıs sorununun çözümü için sadece Kıbrıs sorunu bağlamında düşünmeyip, Türkiye’nin bölgesel konularda varlığına ihtiyaç duyulan noktalarda bir ara şart olarak Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözümü ortaya koyulabilmelidir.